KİTAP ÜLKESİ

KİTAP ÜLKESİ

Basri Zilabid Çalışkan

Değerli kitapseverler, bu sayımızda seyyah Evliya Çelebi’nin “kale-i metin Vidin” dediği serhat boyu Tuna’ya uzanacağız. Bir Vidinli bilginimizin hatıraları ile Vidin tarihine dair iki kitabı tanıtacağız. Ama önce gelin Âşık Fakiri’nin Vidin Destanı’ndan şöyle bir âh çekelim:

Gidi Vidin senin başın kavgalı

Balyemez topların altın halkalı

Böyle cenk olmamış dünya duralı

Ahrete kalmıştır işi Vidin’in!

On iki günde biz bulduk selâmet

Bize erenlerden oldu himmet

Bunca cephane ile bunca mühimmat

Kan ile yoğruldu aşı Vidin’in

Hasan Eren
Türk Dil Kurumundan Eski Anılar
TDK Yay., Ankara 2008
Boyut: 16 x 24 cm, 60 sayfa

İlk kitabımızın yazarı Bulgaristanlı bir Türk profesör… 1919 yılında Vidin’de doğan ve 2007 yılında Ankara’da aramızdan ayrılan Prof. Dr. Hasan Eren.

Hasan Eren, Vidin’de Türk ilk mektebi ve rüştiyeyi tamamladıktan sonra Bulgar lisesine devam etmiş ve birincilikle bitirmiştir. Meşhur Macar Türkolog Gyula Németh’in Vidin Türkleri üzerine yaptığı çalışmalarda kendisine yardımcı olan Hasan Eren’de gördüğü ışık, dillere olan sevgisi ve kabiliyeti onu Budapeşte Üniversitesi Türkoloji bölümünün tek öğrencisi yapmıştır. Bulgarca, Rusça, ve Fransızca’yı bilen, bunlara ilâveten Moğolca ve Macarca da öğrenen Hasan Eren Macaristan’da üniversiteyi bitirdikten sonra doktor ve doçent olmuştur. 1948 yılında doçent olarak Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kadrosuna katılmıştır. Ankara’da Türk Dil Kurumu’na üye olmuş, Sözlük ve Terim Kollarında uzun yıllar çalıştıktan sonra 1983-1993 yılları arasında on yıl gibi uzun bir süre de başkanlık yapmıştır.

Türk Dil Kurumu’ndan Eski Anılar adlı 60 sayfalık bu kitapçık hocanın bir seminerde yaptığı konuşmanın dinleyiciler tarafından çokça beğenilmesi üzerine önce TDK’nın Türk Dili dergisinde yayınlanmış daha sonra ayrı bir kitap haline getirilmesine karar verilmiştir. Kitaba son şekil verilmiş fakat ne yazık ki, kitabın basımını göremeden vefat etmiştir. Ruhu şad olsun! Vidinli dilbilimcimizin şah eseri Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü’dür.

Türk Dil Kurumu’ndan Eski Anılar kitabını size tanıtabilmem için öncelikle Türk Dil Kurumu (TDK) hakkında birkaç cümle etmem yerinde olacaktır. TDK, 1932 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türk dili konusunda araştırma ve yayın yapmak amacıyla kurulmuştur. Özellikle yazı dilinde kullanılan yabancı kökenli (Arapça, Farsça, Fransızca) kelimelerin yerini alacak öztürkçe kelimelerin önerilmesi ve yaygınlaştırılması önemli görevlerindendi. Fakat günlük dilde yaşayan ve kullanım sıklığı yüksek olan sözler bile Arapça, Farsça oldukları gerekçesiyle karşılık aranacaklar listesinde yer almış böylece özleşme çalışması bir tür tasfiyeciliğe dönüşmüştür. Zamanla bunun önlemleri alınarak orta bir yol tutulmuştur.

Yazarın kitabına dönecek olursak, öncelikle belirtmemiz gerekir ki, anılarını 1982 yılı ile sonlandırıyor. Bu yüzden onları “eski” olarak nitelemeyi tercih ediyor. Bu anılarda Türk Dili ve Edebiyatı derslerinden bildiğimiz birçok isimle karşılaşıyoruz. Şairlerden Nurullah Ataç, B. Kemal Çağlar, F. Hüsnü Dağlarca gibi, nesirden F. Rıfkı Atay, Reşat Nuri Güntekin, meşhur oyun yazarı Turan Oflazoğlu..

Hasan Eren, TDK bünyesinde bulunan Sözlük Kolu, Terim Kolu, Derleme ve Tarama Kolu ile kurultaylarda yapılan tartışmaları, 70’li yıllarda kurum üyelerinin çoluk çocuklarını nasıl üye yaptıklarını, dilbilimci olmayan kişilerin kuruma girdiğini ve kurumu yıprattıklarını dile getiriyor. TDK’nın bir takım yeni sözcükleri toplum tarafından alay konusu ediliyordu. Örneğin, hostes kelimesi için gök konuksal avrat gibi.

Kitapta birçok ilginç olay anlatılıyor. Tadımlık olarak bir ikisini analım. Türkçe Sözlük çalışmaları esnasında “beyaz peynir”le ilgili şöyle bir anısını naklediyor: “Bir gün Türkçe Sözlük’ün peynir maddesi üzerinde durduğumuz sırada Nurullah Ataç, Sözlük Koluna uğramıştı. Peynir’de örnek olarak beyaz peynir göz ardı edilemez. Ataç beyaz peynir yerine ak peynir karşılığını önerdi. Kabul etmedik, doğal olarak. Samim Sinanoğlu “Bakkallarda ak peynir bulamazsınız.” demişti. Ataç “Bulurum, bulurum.” diyordu. Ataç’ı tekrar sinirlendirmiştik. Hemen ak peynir almak üzere ayrıldı. Ertesi gün Sözlük Koluna gelerek itiraf etti: “Kızılay’daki bakkallarda ak peynir bulamadım.”

Nurullah Ataç’ın sinirlenmesi bulduğu yeni kelime karşılıklarının kabul edilmemesidir. Bunlardan birisi “tilcik”tir. Ataç, bunu “kelime” yerine önermiş hayatta iken belli bir seviyede yaygınlık kazanmış olan bu söz Türkçe Sözlük’e de girmiş fakat ölümünden sonra unutulmuştur. Yeni Türkçe Sözlük çalışmasında bu sözün çıkarılması ve yerine başka bir sözün getirilmesi söz konusu olmuş, işte o zaman Sözlük Kolu Başkanı M. Ali Ağakay “tilcik”ten esinlenerek “sözcük” biçimi önermiş ve kabul görmüştür.

Eserde dikkat çeken konulardan birisi de eski İstanbul Üniversitesi rektörü İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun din terimlerinin Türkçeleştirilmesinin kaçınılmaz bir koşul olduğunda ısrar etmesidir. Nitekim bunun için Martin Luther’in İncil çevirisinin Almanca açısından evrim değerinde olduğunu belirterek kendine örnek almış ve bir Kur’an çevirisi yapmış ve şimdiye kadar yapılmış hataları düzelttiğini, kullandığı dilin özgün olduğunu ileri sürmüştür. Fakat onun bu iddialarına Yönetim Kurulu üyeleri karşı çıkmıştır.

Son olarak Hasan Eren’in bu kitapta tercih ettiği bazı kelimelere değinmek istiyorum. Mesela, zevk yerine tat; ihtiyaç yerine gereksinim; cevap yerine yanıt; hafıza yerine bellek; âidat yerine ödenti; iddia yerine sav; ücret yerine karşılık biçimlerini kullanmıştır. Bendeniz, eski kelimeleri bir zenginlik kabul ederek atmadan yeni üretilen sözcüklerle beraber Türkçemizi bir dünya dili haline getirmek temennisinde bulunmak istiyorum.

***

Nagehan Üstündağ Özdemir
18. Yüzyılda Bir Serhad Şehri VİDİN
Yeditepe Akademi Yay., İst. 2022
Boyut: 13,5 x 21 cm; 264 sayfa

Son zamanlarda T.C. Sofya Büyükelçisi Aylin Sekizkök’ün Vidin ziyareti ve Vidin’in Türk turistler için tercih edilebilecek bir destinasyon olması gerektiği hakkındaki beyanatları; Eylül ayı başında Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in uzun zamandır metruk olan sinagogun açılışı vesilesiyle Vidin’de bulunması ve Bölge Müftüsü Necati Ali’nin daveti üzerine Pazvantoğlu Camisi’ni ziyareti gözleri Vidin’e çevirdi. Vidin, 14. yüzyılda Tırnova’dan sonra Bulgarların ikinci başkenti idi.

Ankara Hacettepe Üniversitesi akademisyenlerinden Nagehan Ü. Özdemir, Vidin üzerine yaptığı doktora çalışmasını 18. Yüzyılda Bir Serhad Şehri Vidin adıyla geçen yılın aralık ayında yayımlamış bulunuyor. Kitabın arka kapağında şunları okuyoruz:

Mavi Tuna boyunda nehri bir gerdanlık gibi süsleyen ve İnce Donanma’nın üssü olan Vidin, Memâlik-i Mahruse’nin jeo-stratejik açıdan en önemli serhad vilayetlerindendir. 14. yüzyılın sonunda Osmanlı hâkimiyetine giren şehir sadece askeri anlamda değil siyasi ve ekonomik açılardan da payitahtın kritik öneme sahip bir taşra merkezi haline gelmiştir. Özellikle 17. ve 18. yüzyıllarda yaşanan siyasi ve idari dönüşüm klasik dönemin merkeziyetçi yapısının çözülmesine ve taşra idaresinin ayanlar vasıtasıyla yürütülmesine zemin hazırlamıştır. Vidin’in bu bağlamdaki konumu şehirle özdeşleşen Pazvantoğlu Osman’ın ayanlığıyla paralel seyreder. Kale muhafızı olarak başladığı askerî ve siyasi kariyeri Vidinle hemhal olmuştur. Vidin’i asla terk etmeyen Pazvantoğlu Osman bu önemli sancağı sosyo-ekonomik ve stratejik açıdan dönüştürürken, Vidin de Pazvantoğlu’nu bırakmayıp insicamını vezarete kadar uzatarak onu Osman Paşa yapmıştır.

Yazar bu kitapla, coğrafi konumun her şeyin kaderini belirlediği dünyamızda, Volga’dan sonra Avrupa’nın en geniş su havzasının neredeyse merkezinde yer alan bir kentin iki yüz yıllık bir dönem boyunca ve belli periyotlarla fotoğrafını çekiyor.

Çalışmanın, temel kaynağı Sofya “Aziz Kiril ve Metodiy” Milli Kütüphanesi’nde bulunan Vidin Şer‘iye Sicilleridir. Oldukça ayrıntılı ve akademik, ağır bir üsluba sahip metni hazmetmek için okuyucunun biraz sabırlı ve sözlüklere müracaat etme alışkanlığının olması gerektiğini belirterek yazarı tebrik ediyor ve çalışmalarında başarılar diliyoruz.

Author: nevka