MUCİZE ORKESTRA ŞEFİ MESRU MEHMEDOV’U ANARKEN

Rüstem Aziz – Karakurt

 

Mesru Mehmedov (1935- 1971)

 

Bundan 50 yıl önce, 1971 yılının 18 Ocak günü saat 15:49’da, Bulgaristan’ın Balkan Havacılık Şirketi’ne ait İl-18 LZ BED yolcu uçağı, İsviçre’nin Zürih Havalimanı’na inişe hazırlanırken aniden kötüleşen hava koşulları sebebiyle piste çarpıp alev alıyor. Kazada 39 yolcu ile 7 kişilik mürettebat yaşamını yitiriyor. Kazada yaşamını yitirenler arasında, Bulgaristan’ın yetiştirdiği, dünya çapında hızla ün kazanmış orkestra şefi Mesru Mehmedov da bulunuyor. Olağanüstü yeteneğiyle ülkemize ün ve onur kazandırmış aydınımız maestro Mehmedov, en büyük iki senfoni orkestrasını yönettiği Amerika Birleşik Devletleri’nden dönerken, 35 yaşında ölümsüzler safına katılmış oluyor.

Yarım yüzyıl boyunca ülkedeki değişen politik konjonktür sebebiyle Mesru Mehmedov’un adı uzun zaman unutulmuş, daha doğrusu unutturulmuştu. Dünyanın dört bir yanında ciddi sanat çevreleri kendisini büyük bir saygıyla anarken, bizde gazete ve dergiler, radyo ve televizyon kanalları, yuvarlak yıldönümlerinde bile çoğu kez susmayı yeğledi. Birçok diğer şeflerin yönettiği konserlerin kayıtları arşivlerde bol bol bulunurken, Mesru’nunkilere çok ender rastlanıyor oldu. Bu yıl, bu bakımdan olumlu bir gelişmeye tanık olduk. Kuşkusuz, üstat çok daha fazlasını hak ediyor. Kaldı ki, bu büyük usta hakkında pek bilgisi olmayan yeni kuşakların, hele de genç klâsik müzik sevdalılarının Mesru Mehmedov’un yaşam öyküsünden ve sanat deneyiminden öğreneceği çok şey var.

50 yıl önceki acı bir olaydan hareketle, müstesna aydınımız Mesru Mehmedov’u anmak üzere kaleme aldığım bu yazıyla, klâsik müzik ve şeflik konusunda herhangi bir iddiada bulunmak niyetinde değilim. Benim müzikle ilgim, lise döneminde Kırcaali’de iki yıllık müzik eğitimi, trompetist olarak lise orkestra şefliği ve kışlada bir sıra yaptığım tabur orkestra şefliğinden ibaret. Ama yaptığım araştırmalar, merhumun 35 yıllık kısa yaşamına sığdırdığı ün ve saygınlığın özünü yansıtma olanağı veriyor.

Mesru Mehmedov 1935 doğumlu. Bulgaristan’ın eski başkentlerinden Tırnova’da,  yani tarihî önemi bakımından 1965’de resmî kararla Büyük Tırnova (Veliko Tırnovo) adını alan şehirde dünyaya geliyor. Çocukluğu ve gençliği, babasının berberlikle ailesini geçindirmekte olduğu Dryanovo’da geçiyor. Buradaki lise öğrenimi sırasında ilkokul korosu ve orkestrasını kuruyor, her ikisinin de şefliğini yapıyor. Bu gencin müzik konusunda olağanüstü yetenek sahibi olduğunu ilk kez Bulgaristan’ın en büyük senfoni orkestra şeflerinden Saşa Popov fark ediyor. Bir müzik festivalinde Mesru’nun Dryanovo Lise Korosu’nu nasıl yönettiğini gören Popov, onun büyük potansiyel sahibi olduğunu anlıyor ve Leningrad’a gidip ciddi eğitim görmesi için elden geleni yapıyor. Genç adam orada dünyaca ünlü Rus müzik eğitmeni ve orkestra şefi Profesör İlya Musin’in yönetiminde senfoni ve opera şefliği okuyor. Öğreniminin daha ilk yılında Mesru Mehmedov, Ludwig van Beethoven eserlerinin şefliği konusundaki yarışmada birinciliği kazanıyor.

Leningrad (1914-1924 Petrograd, 1924-1991 Leningrad, o zamandan beri Sankt-Peterburg) şehrindeki öğrencilik yıllarında Carmen, Faust, Sevil Berberi vs. operaların müzik şefliğini yapıyor. 1960 yılında mezun oluyor ve Bulgaristan’a döndükten hemen sonra Filibe (Plovdiv) Filarmonisi’nde şef olarak çalışmaya başlıyor ve bir süre sonra filarmoninin müzik müdürlüğüne atanıyor. Kısa bir zaman da Sofya Filarmonisi Müzik Müdürlüğü yapıyor.

1969 yılının Ocak ayı Mesru’nun sanat yaşamında dönüm noktası oluyor. Mesru o zaman Birleşik Amerika’nın New York şehrinde düzenlenen en büyük uluslararası geleneksel müzik şöleni sayılan Dimitri Mitropulos Şeflik Festivali’ne katılıyor. Üstün yeteneği sayesinde, Çaykovski’nin fantazisi Francesca da Rimini ile birincilik ödülü ve altın madalya kazanıyor. Gala konserinde ise New York Filarmoni Orkestrası’nı yönetiyor. Efsanevi şef jüri başkanı Leonard Bernstein onu asistanı olarak davet ediyor. Mesru’nun iki yılı orada geçiyor. Boston Senfoni Orkestrası ve Philadelphia Filarmoni Orkestrası’nı aynı anda yöneten ender şeflerden biridir Mesru Mehmedov. Ölümünden kısa bir süre önce Washington Ulusal Senfoni Orkestrası’yla ve Emil Gilels’in solistliğinde 2 konserin şefliğini yapıyor. Mesru Mehmedov New York Filarmoni ve Washington Ulusal Senfoni Orkestrası’nı yöneten ilk ve tek Bulgaristanlı şef olarak tarihe geçiyor. O dönem bir konserde Türkiye Cumhuriyeti’nin ABD Büyükelçisi Mesru Mehmedov’u Ankara Filarmonisi’nin şefi olmaya davet ediyor. Mesru’nun cevabı etkileyici oluyor. “Beni iyi anlayın, Ekselansları. Bulgaristan’da doğdum ve büyüdüm. Vatanımı seviyorum. Gelecekte, beni insan ve orkestra şefi olarak yetiştiren memleketimin müzik sanatının ününü yayacağım…” diyor.

Mesru Mehmedov Bulgaristan’ın yetiştirdiği en üst düzeye ulaşmış, ülkesi ve insanları için onur kaynağı olmuş büyük bir yetenek sahibiydi. Bu, yadsınmaz bir gerçek. Ama bir gerçek daha var ki, kısaca belirtmekte yarar var. Mesru ülkesinin Türk asıllı değerli vatandaşıydı. Aslında Bulgaristan daha bir sıra Türk asıllı orkestra şefi yetiştirmişti. Göçler sonucunda aralarından birçoğu Türkiye Cumhuriyeti’nde ün ve saygı kazanmış şahsiyetler arasında yer aldı, alıyor. Mesru Mehmedov’u yad ettiğimiz bu yazıyı vesile ederken onları da kısaca belirtmek isteriz.

Örneğin, 1976 Plevne doğumlu Sunay Muratov bunlardan biri. Profesyonel müzik hayatına orkestra şefi olarak, müzik akademisinden mezun olmadan önce başlıyor. 1993-2000 yılları arasında, Vidin, Plevne, Burgaz, Varna ve Sofya Orkestraları’nın konserlerini yönetiyor, festivallere katılıyor. Almanya, Avusturya, Fransa, İspanya gibi ülkelere başarılı turneler yapıyor. 1999 yılının sonunda Ankara’da Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nde Orkestra Şefi ve Koro Şefi olarak çalışmaya başlıyor. Ankara Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü Orkestra Şefliği, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Genel Müzik Direktörlüğü görevlerinde bulunuyor. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda öğretim üyesi olarak görev alıyor.

Türkiye’nin ilk kadın koro şefi Gökçen Koray da Bulgaristan’ın yetiştirdiği ünlü bir müzik üstadıdır. 1977 yılında Türkiye’ye göç ediyor ve Türkiye koro müziğinin en tanınmış isimlerinden biri oluyor. 2013 yılına kadar İstanbul Devlet Operası Koro Şefliği görevini yürütüyor, bunun yanı sıra kariyeri boyunca TRT İstanbul Gençlik Korosu, Devlet Senfoni Orkestrası Çocuk Korosu gibi birçok koro kuruyor ve pek çoğunun şefliğini yapıyor.

Varna doğumlu Mehpare Karamenderes müzikle yakından ilgilenmeye yedi yaşında başlıyor. Varna Konservatuvarı ve Moskova Gnessin Müzik Okulu’nu bitirdikten sonra Vratsa Senfoni Orkestrası’nı yönetiyor, Sofya Oda Orkestrası’nda müzisyenlik ediyor. 1990’da Türkiye’ye göç ediyor ve yeteneği sayesinde İzmir Devlet Opera ve Balesi Orkestrası, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası vb. orkestralarda keman çalıyor ve şeflik yapıyor. Antalya Akdeniz Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda öğretim görevlisi olarak çalışıyor.

Bir senfoni orkestrasına şeflik etmek, elbette ki, diğer şefliklerden çok farklı bir iş. Ne bir mutfakta ahçıları idare eden lokanta aşçıbaşılarının üstadı şefin işine, ne de bir nüfus dairesinde şef görevinde bulunan memurun işine benzer. Kuşkusuz, bu işlerde de belirli bir yetenek gereklidir ve bu işler de değerli mesleklerdir. Ama, bazen yüzlerce sanatçının katıldığı müzik topluluğunun konserini yönetmek her şeyden önce çok özel yetenek ve bu yeteneği eğitim ve deneyimle geliştirmiş olmayı gerektiriyor.

Mesru Mehmedov’un tamamıyla hakim olduğu orkestra şefliğinin tarihi çok eskilere uzanır. Milâttan önce 709 yılında antik Yunanistan’da bir orkestra şefinin “elindeki çubuğu aşağı yukarı sallayarak” 800 müzisyeni yönettiğine dair tanımlamalara rastlanır. Dışarıdan bakıldığında şefin sadece çubuk sallıyor olduğu izlenimi doğabilir. Oysa bir müzik eserinin müzisyen icrasıyla, dinleyici üzerinde etkili olabilmesi için, şefin vurguları belirlemesi son derece önemlidir ve büyük ustalık gerektiriyor. Aslına bakılırsa, bir orkestrayı ve müziği, bir bakıma uçuran, dinleyicinin hayal gücünü kamçılayan kişi şeftir. Vuruşların ve girişlerin ne kadar önemli olduğu ancak iyi bir müzik şefi izlenirken anlaşılabilir. Şef sadece müzisyenleri değil, aynı zamanda seyircinin duygularını da yönetir. Klâsik müzik konserlerinde seyircinin sahnedeki odak noktası orkestra şefidir.

 

 

Mesru Mehmedov gibi büyük orkestra şefleri gerçekte ne yapar, orkestrayı nasıl yönetir? Dünyaca ünlü besteci ve şef olan Richard Wagner “Orkestra şefinin görevi her an doğru tempoyu göstermektir,” diyor. Şefler sağ elindeki çubuğu ya da sadece ellerini kullanarak tempoyu belirler, devamını sağlar, yeni ölçünün başlangıcını işaret eder. Orkestra şefi, çeşitli mimik ve jestlerle çalınan esere kendi yorumuyla can katar. Sol elle ise eserdeki kimi unsurları öne çıkarır, kimilerini kontrol altında tutar, nüansları vurgular, eski bir eseri yeniden yorumlar. Şefler bütün bunları yaparken, her müzisyenin ve bütün olarak orkestranın her tonunu can kulağıyla dinler. Yani, en iyi orkestra şeflerinin, en iyi dinleyiciler olduğunu söyleyebiliriz. Saygın gazetecilerden Tom Service, şef Claudio Abbado hakkında “farkındalığın süper farkında olan” kişi olarak, bunun en iyi örneği olduğunu söylerken, şefin bu özel yeteneğinin önemini vurgulamış oluyor.

Mesru Mehmedov bütün bu yetenekleri yüreğinde taşıyan bir şef olarak eser hakkındaki görüşünü, kendi yorumunu orkestraya ve hatta seyirciye kabul ettirme ustalığının zirvesine ulaşmıştı. Ünlü orkestra şefi ve besteci Pierre Boulez, “Kendi iradenizi kabul ettirmeniz gerekir. Ama balyozla değil, kendi bakış açınız konusunda insanları ikna etmekle.” diyor. Konser izleyicilerinin kulağı orkestrada olsa da, gözler şefin üzerindedir. Şef görsel bir bağlantı sunar, gözlerimizle müziğin bizde yarattığı duyumlar arasında bir tür köprü kurar. Orkestrayı yönetmek enstrüman çalmaktan çok daha zordur. Şefin ilgili kültürü iyi bilmesi, partisyonları iyi bilmesi ve en önemlisi, ne işitmek istediğini öngörmesi gerekir. Orkestra şeflerinin müzik sezgileri son derece güçlüdür. Onlar bu güce dayanarak her partisyon üzerinde saatlerce çalışmış olarak sahneye çıkar. Bu çalışma sadece notalara değil, tarihî belgelere, mektuplara, biyografilere, müzik eserinin yazıldığı dönem kullanılan teknik performans kılavuzlarına kadar uzanır. Yani ağır bir çalışmanın da ürünüdür şeflik.

Mesru Mehmedov gibi mucize şefleri diğerlerinden ayıran, müziğe sihir katabilmeleri, seyirciyi büyüleyebilmeleridir. Büyük şefler büyülü, simyevi bir ruh katarlar müziğe. Letonyalı şef Mariss Jansons bu durumu “kozmik düzeyde müzik icrası” olarak tanımlıyor. Klâsik müziğin diğer müzik türlerinden farkı, ölümsüzleştirilebilmesidir. Kimi eserler yüzyıllar önce yazılmış olsa da, kendine öz bir yaşam kazanır. Yıllar içinde dünyanın dört bir yanında defalarca icra edilir, kayda alınır. Aradan yıllar geçer, ama eserin ezgisi, nameleri akıllarda kalır. Bunun altında, orkestra şefinin yeteneği, becerisi ve emeği yatar.

Mesru Mehmedov bundan yarım yüzyıl önce feci bir uçak kazasında yaşamını yitirdi, ama büyük yeteneğini aralıksız çalışmalarla güçlendirip, toplumumuzun yaşamına damgasını vurdu, ölümsüzlerin safına katıldı. Kendisini rahmet ve saygıyla anıyoruz. Ruhu şad olsun!

 

 

 

Mesru Mehmedov’un Dryanovo’daki mezarı.

Author: nevka