BEYAZ BULUTLAR

Güysüm Bilâlova 1970 yılında doğdu. Türkçe şiir ve yazılar yazıyor, çevirmenlik yapıyor. 2019 yılında Şumen “Episkop K. Preslavski” Üniversitesi’nin “Uygulamalı Rusça-Türkçe Dilbilimi” bölümünden mezun oldu. Türkçe yazmaya ve çeviriler yapmaya 2018 yılından sonra başladı. 2021 yılında Rüya Gibi adlı Bulgarca bir şiir kitabı yayınladı. Şair, bağımsız sinemacı ve Nöbettepe dergisinde de eserlerine rastlamış olduğunuz yazar İsmet Arasan’ın şiirlerini Bulgarcaya çeviren Güysüm Bilâlova aslında bizlere İ. Arasan sayesinde ulaşmış bir kalem. Şöyle diyor Güysüm: “Şair İset Arasan’ın eserlerini çevirdiğim süreçte Anadilimin sihirli, zengin ve engin ufuklarını keşfettim, derinden hissettim; kendisine sonsuz teşekkür ederim.”

BEYAZ BULUTLAR

GÜYSÜM BİLÂLOVA

Kapıyı usulca kapattı ve rastgele bir yol tuttu. Önüne eğdiği başının içinde hiç bir düşünce olmadan uzun uzun yürüdü. Sonra yavaş yavaş kendine gelmeye başladı. Aslında ne olmuştu?… Başını kaldırdı, tarifi zor, güzel bir koku vurdu yüzüne. Yürüdüğü yolun iki yakasına beyaz bulut demetleri konmuştu, canerikleri çiçek açmıştı. İçi ısındı, pırpır etti kalbi ama duraksamadan yürümeye devam etti. Koku ve görüntüden büyülenmiş başını kaldırdı, dik yürüdü…

Başını göğe dikince yükseklerde başka bir beyaz bulut fark etti. Bunun hafiften hareket eder gibi bir hali vardı. İyice doğruldu: bu bir leylek sürüsüydü! Sürü yumuşak bir şekilde yükseliyor, daireler çiziyordu. Gülümsedi…

Leyleklerin dönenmesini izlerken, gözleri başka beyaz bulutlara da takıldı. Yüksekti gökyüzü. Birbirinden daha kabarık, birbirinden daha beyaz bulutlarla dolup taşıyordu! Yüksek !… Mavi!… Gözleri buluttan buluta atladı…

Adımları ağırlaştı. Gökyüzüne baktı dolu dolu. Yüreğini kanırtan şu sorunları gerçekten o kadar da ağır mıydı? Beyazlaştırmalıydı onları.

***

Kediyi kucağına aldı ve pencerenin yanına dikilid. Severdi güneşin doğuşunu izlemeyi. Kedim ne görüyor acaba ufukta? diye geçirdi aklından. Yazarların sayfalarca yazdığı, ressamların tutkuyla çizdiği, müzik ustalarının besteledikleri, sonra icra edilen o nağmeleri, mistiklerin kafa yordukları o dünyaya dair bir şey görüyor muydu acaba? Ya da sadece kızıl, pembeye çalan bir gökyüzü müydü gördüğü? Sahi, kediler renkleri ayırt ediyorlar mıydı? Yoksa renk diye bir şey yok muydu onlar için? Ya öyleyse… O zaman… Mutlu sayılırdı. Sıcak bir kucaklayışın dokunuşuyla anın tadını çıkarsındı…

***

Odasındaydı. Yan odanın duvarını geçip gelen, tanımlayamadığı bir sesle irkildi. Kaynağı tamamen belirsiz… Donup kaldı bir an ve tekrarlanmasını veya akabinde gelecek başka bir sesin duyulmasını bekledi. Sessizlik.

Çok geçmeden yerinden kalktı, yandaki odaya geçti. Bir salyangoz masadan doğruca aşağıdaki fayansların üzerine atlamıştı. Böyle seslenmişti.

***

Mutfaktaydı. En sevdiği yaş pastayı yaptı – herkesin beğendiğini!.. Kulağına gelen seslerden kocasının eve döndüğünü anladı. Ona misafir beklediğini söyledi, en iyi arkadaşı gelecekti. Ve elindeki işlere, hazırlıklarına devam etti.

Kocası sessizce yaklaşarak arkasından sımsıkı sarıldı, bir şeyler söyledi, boynundan öptü…

Onun kollarına bıraktı kendini ve gözlerini yumdu. Fısıldadıklarını dinliyor ve birlikte hafifçe sallanıyorlardı. Müzik olmasa da, dans eder gibiydi… His… Heyecanlıydı, günü muhteşem geçmişti. Ve… işte beklediği kız arkadaşı da geldi… “Hoş geldin! Nasılsın? Buyur, otur!..” diyerek karşıladı. Mutfağa geçti, pastayı dilimleyecek ve kahve yapacaktı. Bardaklar, tabaklar… Ayarlanmalıydı… Mutfak kapısının camı parlak ve acımasızdı: onların birbirlerini nasıl okşayıp öpüştüklerini görebiliyordu.

Author: nevka