T.C. Sofya Büyükelçisi Aylin Sekizkök 22 Aralık 1970 tarihinde Amasya’nın Suluova ilçesinde dünyaya gelmiştir. Ankara Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1991 yılında mezun olmuş, aynı yıl T.C. Dışişleri Bakanlığı’na intisap etmiştir. Evli ve iki çocuğu olan Aylin Sekizkök, 15 Ocak 2020 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin Sofya Büyükelçisi olarak göreve başlamıştır.

Büyükelçi Aylin Sekizkök, Kiev, Stokholm, Berlin ve Amman Büyükelçiliklerinde çeşitli kademelerde çalışmış, 2011-2015 yıllarında T.C. Milano Başkonsolosu olarak görev yapmıştır. Ankara’da ikili ekonomik ilişkilerden sorumlu dairede, Denizcilik ve Havacılık Genel Müdür Yardımcılığı’nda, Siyaset Planlama biriminde ve Güvenlik ve Terörle Mücadele Genel Müdür Yardımcılığı’nda görev almıştır. Son olarak Sofya’ya atanmadan önce, 2017-2019 yılları arasında Güvenlik ve İstihbarat Genel Müdür Yardımcısı olarak çalışmıştır.

 

Aylin Sekizkök

Kadriye Cesur: Sayın Büyükelçi, pek değerli Aylin Sekizkök, öncelikle söyleşi talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Nöbettepe Dergisi okurlarıyla paylaşacaklarınızın önemli ve çok kıymetli olacağına inanıyorum. İlkin şunu sormak istiyorum: Görevde bulunduğunuz diğer dünya şehirlerinden sonra- bunlara Kiev, Stokholm, Berlin, Amman ve Milano gibi dünyanın yıldız şehirleri dahil-  Sofya’yı Sizin için farklı kılan özellikler nelerdir, efendim?

 

Aylin Sekizkök: Büyükelçilik makamı, bir diplomatın kariyerinin zirvesini oluşturur. Bu önemli makama Sofya’da atanmış olmam ise benim için ayrı bir gurur vesilesi oldu.

Türkiye Cumhuriyeti Sofya Büyükelçiliği her zaman yurtdışındaki en önemli temsilciliklerimizin başında gelmiştir. Elbette bunun çeşitli sebepleri bulunmaktadır: Bulgaristan’la komşu olmamız ve yüzyıllara yayılan ortak tarihimizin yanı sıra, Bulgaristan’daki soydaşlarımızın hak ve hukukunun korunması, her dönemde Türkiye’nin temel dış politika önceliklerinden biri olmuştur. Bulgaristan’ın NATO ve AB üyelikleri iki ülke arasındaki ilişkilere çok taraflı boyutlar da kazandırmıştır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Birinci Dünya Savaşının hemen öncesinde bir yıl boyunca Sofya Büyükelçiliğimizde Askeri Ataşe olarak görev yapmış olması ise, Sofya’yı farklılaştıran, bu misyonu daha da özel ve anlamlı kılan çok önemli bir husustur. 

Kadriye Cesur: Sizce Türkiye- Bulgaristan arasında elzem, çözülmesi icap eden sorunlar nelerdir? Ya da var mıdır böyleleri? Ekonomik ilişkiler doludizgin ilerliyor, bu elbette çok umut verici. Ancak iki ülke arasındaki kültür-sanat alanı ile ilgili söyleyecekleriniz özellikle ilgimiz odağında, efendim.

Aylin Sekizkök: İki ülke arasındaki münasebetler, inişli çıkışlı bir seyir izlemiş olsa da, özellikle son dönemde gayet olumlu bir seviyeye ulaştı. Uluslararası toplumun COVID-19 pandemisiyle topyekûn mücadele ettiği şu zor günlerde, Türkiye ve Bulgaristan hükümetlerinin karşılıklı olarak dayanışma ve işbirliğini daha da  güçlendirdiğini özellikle vurgulamam gerekiyor. Temennim, bu olumlu atmosferin, sizin de vurguladığınız üzere diğer alanlara da sirayet etmesidir. Bu doğrultuda özel gayret göstereceğim.

Kültür ve sanat, doğrudan insana dokunan ve bu yönüyle insani etkileşimi güçlendirebilecek en önemli  kulvarlardan biridir.  Neler yapabiliriz? İki boyutta ilerleyebiliriz diye düşünüyorum: Bir yandan çağdaş Türk kültürünü, sanat ve edebiyatını tanıtırken, diğer yandan yüzyılların imbiğinden geçen Bulgaristan’daki kültürel mirasımızın korunması ve yaşatılması için ortak gayretlerimizi arttırabiliriz.

Türkiye’de son olarak restore edilip yeniden ibadete açılan Demir Kilise’yi ve daha birçok eseri muhafaza ediyoruz. Sofya’daki ilk temaslarımda bu konuyu da ele aldım. Kültür Bakanı Sayın Boil Banov ile hem çağdaş sanatımızın karşılıklı tanıtılması, hem de kültürel miramızın korunması konularını, bu arada başta Köstendil’deki Fatih Sultan Mehmet Camii’nin durumu olmak üzere birçok hususu samimi bir şekilde konuştuk. Ortak irade ve niyetle bu konularda ilerleme sağlayabileceğimizi düşünüyorum.

Taşınmaz eserlerimizin restorasyonunun yanı sıra, bu güzel ülkede  Türk ve Müslüman toplumunun nesilden nesle büyük bir hassasiyetle aktardığı yaşayan kültür hazinemizin korunmasını da bu kapsamda değerlendiriyorum.

Kadriye Cesur: Bulgaristan’ın jeopolitik, ekonomik ve kültürel dinamiklerini geçen birkaç ay içinde yayımlanan söyleşi ve röportajlarınızda dile getirmiştiniz. Bu bağlamda Bulgaristan’da, Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi olarak yürütmekte olduğunuz görev anlayışınızda öncelikli kıldığınız değerler, kriterler neler olacaktır? Bulgaristan’da yoğun Türk nüfusu olması bu minvaldeki duruşunuza bir etki eder mi? Örneğin Milano’da böyle bir faktör yoktu. Farklı olan nedir?

Aylin Sekizkök: Yüzyıllar boyunca, en meşakkatli dönemlerde dahi varlığını idame ettirmiş, ana diline, kimliğine, kültürüne sahip çıkmış olan Bulgaristan’daki Türk toplumunun bu yüksek iradesi her türlü takdirin ötesindedir. Türkiye Cumhuriyetinin dış politika önceliklerinin başında soydaşlarımız gelmiştir, böyle olmaya devam edecektir. Bulgaristan’daki görevime geldiğimden bu yana, soydaşlarımızın sıcak, samimi teveccühüyle karşılaştım. Sofya’daki görevim boyunca, soydaşlarımızla, Türk toplumuyla her vesileyle birlikte olacağım. Bulgaristan Türkleri ve soydaşlarımız, ikili ilişkilerimiz için de büyük bir hazinedir.

İşbirliğine açıklık ve şeffaflık her zaman temel çalışma prensibim olmuştur. Sofya’da da böyle olacak.

Türkiye ve Bulgaristan arasındaki ikili ilişkileri her alanda ortak çıkarlar temelinde geliştirmek için ekibimle çalışacağım. İlk kez bir komşu ülkede görev yapıyorum. Komşuluk ilişkilerinin, özellikle Bulgaristan gibi bir ülkeyle, ne kadar geniş olabileceğini tahmin ediyordum, ancak, burada göreve başladıktan sonra tahminlerimin de ötesinde bir tempo ile karşılaştım. Düşünün; 30 Ocak tarihinde Sayın Dışişleri Bakanımızın resmi bir ziyaret çerçevesinde Bulgaristan’ı ziyaret için Sofya’ya vardığı günün sabahı, ben güven mektubumu Cumhurbaşkanı Sayın Radev’e sunarak resmen göreve başlamıştım. Dolayısıyla, Sofya’da çok hızlı bir başlangıç yaptım. Böyle güzel bir başlangıç her Büyükelçiye nasip olmaz. Bilahare, Suriye’deki gelişmeler bağlamında Başbakan Borisov’un Türkiye’ye yaptığı ziyarette de hazır bulundum. COVID-19’e karşı uluslararası planda sürdürülen mücadelenin olumlu sonuçlanmasını ve normalleşme sürecine girilmesini takiben, Sayın Cumhurbaşkanımız da Sofya’ya teşrif edeceklerdir.

Kadriye Cesur: Efendim, Nöbettepe dergimiz,  bir edebiyat, kültür ve sanat yayını profiline sahip ve hem Bulgarca, hem Türkçe okuyan geniş bir okur kitlesine hitap etmekte. Bulgar edebiyatı büyük, ancak dünyada pek az konuşulan, dünya dilleri ölçeğinde küçük bir dilde yazılan, yine de büyük bir edebiyat olarak tanımlanır. Bulgar edebiyatını tanıma olanağınız oldu mu, efendim, hangi yazarlar, şairler düştü odağınıza, neler paylaşabilirsiniz bu konuda?

 

Aylin Sekizkök: Evvelce bahsetmiş olduğum yaşayan kültür hazinemizin başında anadilimiz, Türkçemiz gelmektedir. Türk edebiyatının, Türk romanının, özellikle klasiklerimizin gönlümdeki yeri ayrıdır. Bulgaristan’a geldikten sonra tanıştığım Nöbettepe dergisi, zengin ve kaliteli içeriğiyle beni çok etkiledi. Türkçe’nin yanı sıra Bulgarca çalışmalara yer vermesi de, kültürel etkileşim bakımından önemli.

Bulgar edebiyatını yeni yeni tanımaya başlıyorum. Kır hayatını çok sevdiğimden dolayı, Bulgaristan’ın köylerini, dağlarını ve kır hayatını anlatan, bu alandaki en iyi yazarlardan kabul edilen Elin Pelin’i tanımak istiyorum. Aleko Konstantinov’un “Bay Ganyo” adlı yapıtındaki tipleme de önemli, çok ilgimi çekiyor. Türkçeye de çevrilmiş bir eser. Aslında her kültürde bir Bay Ganyo var. Bunların haricinde Yordan Yovkov ve Dimitır Dimov da keşfetmek istediğim diğer Bulgar yazarları aarsında. Çağdaş Bulgar edebiyatının bugün dünyaca ünlü bir romancısı olan Georgi Gospodinov da ilgi odağımda. En sevdiğim Bulgar ressamlar ise Vladimir Dimitrov-Maystora, Zlatyu Boyadjiev ve Peter Miçev. Müzik alanında Yıldız İbrahimova’nın güçlü sesinden büyülendiğimi belirtmeden geçemeyeceğim.

 

Kadriye Cesur: Peki, Bulgaristan Türkleri edebiyatı ve sanatı hakkındaki düşüncelerinizi, izlenimlerinizi de paylaşır mısınız, lütfen, merak ediyoruz. Okuduğunuz, sevdiğiniz yazarlar, ressam veya başka alan sanatçıları kimlerdir?

 

Aylin Sekizkök: Bulgaristan Türklerinin tarihini ve edebiyatını kendi kültürümüzden ayırmamız mümkün değildir. Dolayısıyla bu coğrafyada yazılan Türkçe her cümle Türk edebiyatına da bir katkıdır. Bulgaristan’da Türk edebiyatına katkı yapan çok değerli yazar ve şairlerimiz var. Aklıma ilk etapta Recep Küpçü, Ali Bayram, Mustafa Çete, Osman Azizov, Naci Ferhadov, Sabri Alagöz ve İsmail Çavuşoğlu geliyor. Bu önemli isimler, Bulgaristan Türklerinin eğitim, kültür, edebi ve düşünsel hayatlarına önemli katkılar sağlamışlardır.

Edebiyat dışında da farklı alanlarda çok önemli soydaş sanatçılarımız var. Vejdi Raşidov, Seyfettin Şekerov, Kamber Kamber ve Mustafa Aslıer ilk etapta aklıma gelen değerli sanatçılar.

Bu yazar ve sanatçılarımızın bir kısmı ebediyete intikal etti, bu vesileyle onlara Allah’tan rahmet diliyorum. Yakın zamanda da önemli yazarlardan İsmail Canbazov Hakk’ın rahmetine kavuştu. Mekânları cennet olsun.

 

Kadriye Cesur: Özgeçmişinizi incelediğimizde pozitif bilimlerden ziyade, sözel alanlarda çalıştığınızı açıkça görüyoruz. Genç okurlarımız bu soruyu çok sevecekler:  Siz hep “sözelci” miydiniz? Aylin Sekizkök Uluslararası İlişkiler Bölümüne nasıl yöneldi? Aile yönlendirmesi mi oldu, kişisel bir seçim miydi?

Aylin Sekizkök: Lise yıllarımda “sözelci” değil “matematikçi” olduğumu söyleyebilirim. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünü 1987 yılında   kazanırken, sözelden ziyade matematik puanlarımın etkili olduğunu itiraf etmeliyim. Çocuklarıma gururla anlattığım, onların da açıkçası duymaktan bıktıkları bir başarı hikâyem, üniversiteye giriş sınavında 52 matematik sorusunu eksiksiz doğru yanıtlamış olmamdır.

Matematiğe karşı bu özel ilgime rağmen, ortaokul yıllarımdan beri, hayalim diplomat olmak, Türkiye’ye yurtdışında temsil etmek, Türk milletinin haklı davalarını savunabilmekti. Geçmişe dönüp baktığımda, bu tercihimde iki belirleyici etken olduğunu görüyorum. Birinci olarak, okuduğum kitapların etkisi yadsınamaz. Küçük yaşlarda okumaya başladığım, Numan Menemencioğlu, Zeki Kuneralp, Fatin Rüştü Zorlu gibi büyük diplomatlarımızın hayat hikâyeleri, küçük bir Anadolu şehrinde büyümekte olan bir kız çocuğunu daha önce tecrübe etmediği, çok kültürlü, renkli ve hareketli bir dünya olan diplomasiyle tanıştırdı. Aynı dönemde Türk diplomatlarının yurtdışında, sadece Türk oldukları ve Türkiye’yi temsil ettikleri için teröristlerce hedef alındıkları sarsıcı günlerden geçmekteydik.  Bu da genç dimağımda kalıcı izler bırakmıştır; büyüklerimizin taşıdığı bayrağı devralarak yurtdışında davalarımızı savunma kararlılığı vermiştir.

Kadriye Cesur: O halde, gene gençlerin ufkunu genişletmek için şöyle soruyorumDiplomat olmak isteyen, bu alanda bir kariyer hedefleyen gençlere ne tavsiye edersiniz? Sizce, uluslararası diplomasi alanına yönelmek için kişilik özellikleri olarak “olmazsa olmazlar” var mı, sizin bakışınızla bunlar nelerdir? 

Aylin Sekizkök: Türk diplomatı olmak, zorlu, ama aynı zamanda çok şerefli bir görevdir. Büyük bir tarihi mirası yüklenmiş olan Türk diplomatının  en önemli hasletleri vatanseverlik, tarih şuuru ve modern Türkiye’yi daha da ileriye taşıma şevkidir. Elbette, tek yanlı, kavgacı ve dogmatik bir yaklaşım değil kastettiğim. Farklı ortamlarda, farklı kültürlerle, değişik düşünce kalıplarıyla ve ön yargılarla karşılaşmak durumundayız. Bunun etrafımıza duvarlar örmesine, kendi içimize kapanmamıza yol açmaması lazım geliyor. Aksine, bulunduğumuz ülkelerde sabırla çalışarak samimi ilişkiler tesis edebilmemiz gerekiyor. Başarının yolu, yabancı muhataplarımızla sağlıklı, hakiki bir diyalog kurabilmek, böylelikle onların bizi anlamak için gayret göstermelerini sağlamaktan geçmektedir. Sosyal ilişki kurabilme becerisi diplomatların en önemli yeteneklerindendir.

İçlerinde bu ruhu taşıyan gençlerimize, Dışişleri Bakanlığı sınavlarına girmeleri için çağrıda bulunuyorum.

Kadriye Cesur: Bugün Sofya’da, dünyanın birçok ülkesini temsil eden diplomatlar zümresinde kadın diplomatların yoğunlukta olduğunu görüyoruz.  Ben de, şahsen, bu bağlamdaki duygularımı gizleyemeyeceğim: Selefiniz, pek değerli Sn. Hasan Ulusoy’dan sonra Sofya Büyükelçiliğine bir kadın diplomatın atanmasına olağanüstü sevinmiştim. T.C. Sofya Büyükelçiliği tarihinde bir ilksiniz. Ayrıca bugün Siz, Mustafa Kemal Atatürk’ün  adımladığı, fiilen bulunduğu bir konutta ikamet ediyorsunuz. Bu durum Sofya misyonunuzu nasıl etkiliyor? Neler hissediyorsunuz?

Aylin Sekizkök: Güzel düşünceleriniz için teşekkürlerimi sunuyorum. Bu hislerinizin karşılıksız çıkmaması için uğraşacağımdan emin olabilirsiniz.

Türk kadınının her alanda en iyiyi başarabileceğine inanan, Avrupa’daki çağdaşlarımızdan çok önce, bizlerin toplumsal hayatta, ekonomi, siyaset ve bilimde  yükselmemiz için devrimlere imza adan Atamızın açtığı yolda, Türkiye’yi Bulgaristan’da ilk kadın Büyükelçi olarak temsil ediyor almam, büyük bir onur olduğu gibi, beraberinde bu görevi layıkıyla yapmanın büyük sorumluluğunu da getirmiştir.

Kadriye Cesur: Sayın Büyükelçi, çok teşekkür ederim. Değerli vaktinizden Nöbettepe’ye de pay ettiniz. Sağ olunuz.

Aylin Sekizkök: Ben teşekkür ediyorum. Nöbettepe’nin evvelce çıkmış olan nüshalarının tümünü okumuş bir edebiyatsever olarak, sizinle gurur duyuyorum, emeği geçenleri tebriklerimi sunuyorum.

Author: nevka