KİTAP ÜLKESİ
Basri Zilabid Çalışkan
Yavuz Bülent Bâkiler Üsküp’ten Kosova’ya TDV Yay., Ankara 1999 Boyut: 13 x 19 cm, 204 sayfa |
Sofya’da iken İstanbul’dan eski sayı dergiler gelince merhum şairimiz İsmail Çavuşev derdi ki, “okumadığın dergi yeni sayılır”… Bendeniz de Üsküp’ten Kosova’ya kitabını çok eskiden bilmeme rağmen yeni okudum ve “Bulgaristan” sınırlarına kendimi hapsetmeme çok hayıflandım. Yazarı Yavuz Bülent Bâkiler büyüğümüz, Türkiye’nin tanınmış şair ve yazarlarındandır. Hitabetini saatlerce hiç usanmadan dinleyebilir, lisanımızı ruhunuzu dinlendiren şırıl şırıl akan bir ırmak gibi konuştuğuna internette bulunan videolarından şahit olabilirsiniz. 1936 yılında Sivas’ta doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okudu. 1976 yılında TC Kültür Bakanlığı tarafından o zaman Yugoslavya sınırları içinde kalan Struga şehrinde düzenlenen şiir festivaline gönderildi. 1966 yılından bu yana uluslararası düzeyde tertip edilen Struga Şiir Akşamları şiir tutkunları tarafından ilgiyle takip edilmektedir.
İşte bu şiir festivaline katılımının neticesinde yazarın birkaç hafta kaldığı Struga, Üsküp, Kalkandelen ve Kosova’da yaşadıkları, hissettikleri ve karşılaştığı kişilerle yaptığı görüşmeleri ortaya koyan bir eserdir Üsküp’ten Kosova’ya. İlk baskısı 1979 yılında 25. baskısı ise 2019 yılında yapılmış. Şu an 44 yaşında.
Balkan Türklerinin ortak duygularını 1976’da Üsküplü tiyatro sanatçısı Lütfü Seyfullah şöyle paylaşmış misafiriyle:
“Yazları akraba ziyaretine İstanbul’a gideriz. Arabamızı görenler neredensiniz diye sorarlar. Yugoslavya, deriz. Sonra kaç gündür buradasınız? 3-4 gündür deyince, şaşırmış bir şekilde peki ama Türkçeyi nerede ve ne zaman öğrendiniz, diye sorarlar.
Anadolu Türkünün, bize karşı bu ilgisizliğini, bu bilgisizliğini anlamamız mümkün değil. Şimdi diyeceksiniz ki onlar birtakım câhil kızanlardır. Vallahi kardeşcağızım sizin birçok aydınınız da böyle. Şaşırıp kalıyoruz.
Yugoslavya Türkleri olarak, biz sizden hiç bir maddi yardım da istemedik. Yalnız bizi bilmenizi, bizi sevmenizi arzu ettik. Sevgi sınır tanır mı? Sevgi yasak tanır mı? Sevgi insanda, bir noksanlık doğurur mu? Bilmek, öğrenmek, öğretmek kime zarar verir?
Siz Anadolu Türkleri olarak, sevgiye yasak koymuşsunuz! Bizi tanımaktan, tarihimizi öğrenmekten adeta korkar olmuşsunuz. Ne olursunuz anlatın bana, Anadolu Türkü neden böyle? Sizin yüreğinizi ve kafanızı, bize karşı hangi kuvvet, hangi devlet böyle sıkı sıkıya kapadı? Ne olur anlatın bana!”
Fazıl Hüsnü Dağlarca ile Ohri kenarındaki “Biser” otelinde “öztürkçe” dil münakaşasını, Üsküp’te Türk eserlerini, Kalkandelen’de Harabati Baba Tekkesi’nde yerli Türk yazarlarla Cemil Meriç müzakeresini, Kosova’da yatan Hüdavendigar’ı, “fabrika işçilerimizindir” sloganı altında Tito rejiminde grev yapılıp yapılmayacağını ve Falih Rıfkı Atay’ın “Rumeli’yi unutalım” demesine karşılık “Rumeli’yi unutamayız”, “Rumeli’yi unutamayız” diyen yazarımızın eseri hakkında Azerbaycanlı şair Bahtiyar Vahapzâde şöyle diyor:
“Mene göre, her Türk, Üsküp’ten Kosova’ya kitabını oxumalıdır. Ama onu oxuduktan sonra, ağlamayan Türk’e de men Türk demerem.”
Samiha Ayverdi ise şöyle diyor: “Üsküp’ten Kosova’ya cidden bir şaheser… Şiir ötesi bir üslupla kaleme alınmış ve her cümlesinden milli heyecan fışkıran ikazlardan faydalanmış büyük bir kütlenin memlekette kıyametler koparması lazımdı. Bilmem ki bizim tarihi ve milli hassasiyetimize ne oldu?”
Yavuz Bülent Bâkiler’in Struga Şiir Akşamları’na katıldığı Analar şiirinden bir kesit ile veda ediyoruz:
Ne güzel hayatı analarla yaşamak
Yürekleri temiz, alınları ak
Duyguları bile haramdan uzak
Sıcak analar bilirim.
Yurdumuzun, yuvamızın orta direği
Dünyadaki varlıkların en mübareği
Elimize diken batsa yüreği
Yanacak analar bilirim
Bendedir öksüzlerin çektiği çile
Gözyaşımı oya yaptım mendile
Ağlasam, sesimi yattığı yerden bile
Duyacak analar bilirim.
***
|
B. Aydın, R. Günalan Bulgaristan Medreseleri Ketebe Yay., İstanbul 2023 Boyut: 13,5 x 21,5 cm; 370 sayfa |
Her şeyden önce sağlık, sonra eğitim deriz çoğu zaman. Dosdoğru, şüphe götürmeyen bir hükümdür bu. 2023 yılının ocak ayında kitap raflarına Ketebe yayınlarından bizim ilgimizi çekecek bir kitap yerleşti. Balkanlar’da Osmanlı Medreseleri-1 üst başlığı altında Bulgaristan Medreseleri. Kitapta herhangi bir bilgi verilmese de üst başlıktan bunun diğer Balkan ülkelerini de kapsayacak bir seri olacağı izlenimini bizde uyandırıyor. Medrese, en genel anlamıyla okul demektir.
Osmanlı’nın Balkanlarda inşa ettiği eserleri araştırmak, onları ortaya koymak uzun zamandır araştırmacıların ilgi konusudur. 70’li ve 80’li yıllarda Ekrem Hakkı Ayverdi ve ekibinin yaptığı bütün Osmanlı Avrupasını kapsayan çalışması gerçekten hayranlık uyandırıcıydı. Fakat Bulgaristan’da baskıcı komünizm rejimi yürürlükte olduğundan her yeri gezip görme imkanları olmamış, arşivlerin tamamı tasnif edilmemişti. Onların tespitine göre Bulgaristan’da 144 medrese kurulmuştu fakat yeni yapılan bu çalışmada sayı 281’e çıkmış gözüküyor.
Türk üniversitelerinde akademisyen olan yazarlar Bilgin Aydın ve Rıfat Günalan şimdiye kadar yapılmış araştırmaları tarayarak bir nevi derleme yapmak suretiyle Bulgaristan’da 49 büyük ve küçük şehirde kurulmuş medreseleri isim isim tespit etmişler, kurucuları ve kuruluş tarihleri ile ilgili bilgiler vermişlerdir.
Rumeli’de ilk medresenin Yanbolu’da Kara Ali Bey tarafından 1375-1385 yılları arasında kurulduğunu öğreniyoruz. 14. Yüzyılda ayrıca Sultan Yıldırım Bayezid’in Tırnova’da, Mevlana İvaz’ın Niğbolu’da ve Saruca Paşa’nın Akçakızanlık’ta birer medrese inşa ettikleri kitaptan anlaşılıyor. 14. ve 19. Yüzyıllar arasında 21 medresesi ile Bulgaristan şehirleri arasında Filibe birinci yeri işgal etmektedir. Onu Tırnova 19, Varna 18, Sofya 17 medrese ile takip etmektedir.
Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’da İslamlaşmayı yaymak için kullandığı önemli araçlardan biri de medreselerdi. Medreseler, İslami ilimlerin öğretildiği, müslümanların eğitildiği ve İslam’ın yayılmasına hizmet eden kurumlardı.
Bu çalışma, Bulgaristan’da kurulan ve neredeyse beş asırdır varlıklarını sürdüren medreselerin Osmanlı medrese sistemi içindeki konumunu belirlemeyi hedeflemektedir. Bölgedeki medreselerin tarihsel gelişimine odaklanan çalışma, Osmanlı medrese sistemi içindeki yerlerini değerlendirerek, eğitim ve şehir tarihi açısından da incelenmektedir.