İNSANIN EVRİMİ BİREYSELDİR

 

Ahmed Cemil Ahmed

Bulgarcadan Çeviri: Rüstem Aziz Mümün

Dünyaya ilk çığlığı atar atmaz, ömür denen bulmacanın bir parçası haline geliriz. Susuz ve açken, su ve besin verilir bize. Tepeden tırnağa çıplakken, giydiriliriz. Sesler dünyasından bihaberken, ilk sözlerimiz öğretilir bize. Çevremizde olup biteni anlamazken, bize söyleneni gerçek kabul ederiz. Her ademoğluna güven ve ihtimam doğamızda vardır, ama karşısına çıkagelen şaşırtma, doğru yoldan saptırma kışkırtmalarına, iyi niyetli olsa bile, her can dayanamaz. Varlığımız için gerekli olanı değişmez koşul kabul ediyoruz. Almakta olduklarımızın ihtiyaçlarımıza uygun olmayabileceği bilincine varamıyoruz. Neye ihtiyacımız olduğunu anlamadan, başkalarının heves ve istemlerinin, çevremizdeki dünyaya dair sayısız anlayışların mağduru oluyoruz. Başka seçeneğimiz yok elbet, kendimize bakamayacak kadar zayıfız, “her adım başı” pusuda bekleyen tehlikelerin üstesinden tek başımıza gelemeyecek kadar saf ve iyi niyetliyiz. Tüm bu konularda görüşlerimiz, bizi bekleyen kargaşadan kurtulmamız için, hâlâ çok çocukça. Kötülüğün her yüzünü tanımadan, değişik varış noktalarından geçen farklı güzergâhlar kullanıyoruz. İyiyi anlamadan, her gezinin hikmetini kaçırıyoruz. En iyi arkadaşımızın kendimizi koruma içgüdümüz olduğu anlaşılıyor. İncinmiş ve üzgün, bize karşı bu haksızlık son bulur umuduyla basıyoruz feryadı.

Fırtına ve kasırgalardan geçip hayatta kalabilecek bir kişi haline gelebilmemiz için hayli su tüketmemiz gerekiyor. Her şeyi veya çok şeyi bilmemize gerek yok, bize olanlar için gerektiği kadarını bilmemiz yeterlidir. Hedefe yönelik doğru nişangâhı olan tek silâh bilgidir. Doğru bilgi karşısındaki hedefi asla kaçırmaz. Bilgi, kötülüğü yenen büyük bir güçtür, ancak yanlış ellerde iyiye karşı kullanılmıştır. Bu, aynı madalyonun her iki yüzünün yükselişi için tek geçerli formüldür.

Manen zayıf insanlar, karşılarına çıkan kötülükle bizzat başa çıkamazlarsa, hep oldukları gibi kalırlar. Daha güçlü olanların başkalarının savaşına karışması, bu mücadelenin sonunu hiçbir şekilde belirleyemez, sadece bulundukları durum açısından farklı doğru silâhlara güvenleri devam edebilir. Her yabancı müdahale, kötülerin kalplerindeki ateşi alevlendirebilir. Kötüleri durdurmaya yönelik her yanlış girişim, onları eskisinden daha güçlü olmaya kışkırtır, motive eder. Eğer tavırlarını kendileri değiştirmezse, zifiri karanlıklar yolunda onları kimse durduramaz. Yaşam deneyiminin şekillendirdiği anahtar, bu yüce tapınağın sahibine kapıları açar, başkasına devredilemez, miras olarak da alınamaz. Yolcunun son nefesine kadar taşıyacağı yük, onun kendi hataları ve kendi başarılarıdır. Kendi kaderinin efendisi bilge ustaların bile kullanabileceği bilgiler önemsiz olsa dahi, bu seçenek yine de mevcuttur. Bilgi kaynaklarına ulaşarak, kendi kader ağımızı kendimiz örüyoruz. Zaman geri döndürülemiyor. İşlerimizi durduran akıntıya karşı yüzemeyiz, ancak ses tonumuzu değiştirip işlerimizi düzeltebiliriz, yeter ki, bunu isteyelim. Bu dünyadan çok şey istiyoruz, ama istemekle yapabilmek ve anlamak arasındaki farkı kaçımız görebiliyoruz? Başarısızlık durumunda kendi adımlarımıza ve eylemlerimize bakmadan, suçu başkalarında bulmak, en kolay yoldur. Başarısızlığa hangi gözle bakmamız gerektiğini bilirsek, içine düştüğümüz en derin çukurdan bile tırmanıp çıkabiliriz, yeter ki, kendimiz için doğru şeyleri istemeyi ve bunun anlamını kavramayı öğrenelim. Başkalarının kaderini kendi milimizle oymaya çalışmak zaman kaybıdır. Başkalarının hayalleri peşinde koşmak zaman kaybıdır. Başkalarının yaşamını deneyimlemek zaman kaybıdır. Belirli bir bedeli olan şeylerle vakit harcamak zaman kaybıdır. Zaman ise hiçbir fiyata satın alınamaz. Bu gerçeklerin bilincine varmış olanlar, tekrar bu tür tuzaklara düşmeme şansına sahiptir, yeter ki bunu istiyor olsunlar. Eğer bu defa haritaya doğru yönden bakılıyorsa, bu tuzakların belirtileri, daha iyi taraflara yönelmek için güçlü bir gerekçe olabilir.


DENGE

Güzellik doğru dengede gizlidir. Manevî ve maddî dünyalar arasındaki denge, en önemli ve sağlanması en zor olanıdır. Kendimiz için doğru ölçüyü bulmadan hiçbir zaman ve hiçbir şeyde asla önemli bir başarı elde edemeyiz. Doğru doz bizi ilaçtan değil, hastalıktan kurtarabilir. Gıda, su, hava, hatta ışık, belirli sıkı denge içinde alınmazsa, bizi dinç tutmak yerine, zarar verebilir. Manevî dünyanın bize öğrettiği ahlâk, kuşkusuz ki, bir meleğin gözyaşı kadar saftır, ancak diğer insanlara engel olmadan onlarla birlikte yaşamayı öğrenmediysek, hiçbir şey öğrenmemişizdir. Fanatizm, ruhunu yitirmişlerin düşebileceği en karanlık durumlardan biridir. Sırf bir şeyi doğru ve gerçek olarak kabul etmiş olmamız, diğer her şeyin yanlış, hatalı, gereksiz ve zararlı olduğu anlamına gelmez! Hoşgörü, ruhun zenginliklerine giden yollardan biridir. Bu yolu bulmuş olmakla kaç kişi övünebilir? Herkesin şahsî görüşü açısından kendi gerçeği vardır. Bu dünyada pahalı lüks kıyafetli veya paçavralar içinde olup, bizlere tatlı sözler ve sıcak bakışlarla umut ve sevgi sunan, aslında ise insanlığını yitirmiş, bazen sokak köpeğini ondan daha insancıl bulduğumuz birçok kişiyle karşılaşabiliriz.

Nereden geldiğimizi bilmiyorsak, nereye gitmemiz gerektiğini asla bilemeyiz. Geçmişimiz hakkında net bir fikrimiz olmadan, asla geleceğimizin bir parçası olamayız. Kendi plânlarımız yoksa, başkalarının plânlarının bir parçası oluruz. Gelecek hakkındaki öngörümüz ne kadar daha netse, oraya o kadar daha tez ulaşacağız. Kimse bu dünyaya ne bir şeyler öğrenmiş olarak geliyor, ne de her şeyi öğrenmiş halde terkediyor. Başarısızlıklar dünyevî yaşamımızın bir parçasıdır ve aralıksız her yerde yaşanmaktadır. Eğer onlara doğru tepki vermeyi öğrenirsek, aynı hatayı yapmayız. Aynı hatayı yaparsak, hedefe ulaşmak için düşünce tarzımızı ve amaca ulaşma yaklaşımımızı değiştirmeliyiz. Farkına varılan hatalar, kişisel gelişim için daha iyi bir yola girme fırsatıdır. Düzeltilmiş hatalar, daha iyi fırsatların bulunduğu daha iyi bir yaşama doğru atılmış adımlardır. Bazen başarısız oluruz, çünkü hedefe ulaşmamıza ne kadar az kaldığını bilememişizdir. Başarısızlığın her zaman hata olmadığı durumlara değil de, belki varolan koşullarda mümkün olan en iyi duruma düştüğümüzü düşünürüz. Yaratıcı bir kişi olmak istiyorsak, başarısız girişimlerimizin sayısı bizi korkutmamalı. Yücelik, her düştüğümüzde ayağa kalkmakta yatar. Belirlediğimiz amaca ulaşmak için değişik yaklaşımlar uygulamalı ve asla vazgeçmemeliyiz.

Suçluluk ve pişmanlık duyguları dayanılmaz bir yük olarak üzerimize sadece aşırı bir ağırlık yüklüyor. Oysa hatalarımızdan çok şey öğrenebiliriz. Eğer kendimizi ve yeteneklerimizi iyi biliyorsak, deneyimlerimiz bizi ileriye iter. Bizler çok büyük yeteneklere sahibiz, çünkü özgür irademiz var. Eğer yaptığımız şey Işık adına ise, biz yalnız yaptıklarımızla kimi melekleri bile utandırabiliriz. Ama daha kısa ve daha kolay görünen Karanlığın yolunu seçmişsek, kibir ve cehaletimiz şeytanı dahi korkutabilir.

Hayatımız şekillendirdiğimiz gibidir. Etrafımızdaki fırsatlar hepimiz için aynıdır. Bize verilen en değerli şeylerden biri zamandır. Gösterdiğimiz irade ve sabır sayesinde evrimleşip daha üst düzey yaratıklara dönüşebiliriz! Yüksek zirveleri fethetmek istiyorsak, işe kendimizden başlamalıyız. Büyük savaşlar kendimizi (egomuzu) yenmekle başlar.

DOĞUŞTAN ZİNCİRE VURULMUŞUZ

Nerede bulunursa bulunsun, menşei ne olursa olsun ya da toplumdaki statüsü ne olursa olsun, bütün insanlar için aynı olan yasalar vardır. Bu değişmez yasalar bizi dünyamızdaki en güzel anlardan birinde eşit kılıyor. Herhangi birilerinin üzüntü veya sevinç kaynağı onlardır. Onlar, sonu apaçık değişik süjeleri içeren ve basit sözlerle tarif edilemeyen inanılmaz bir serüvene yönelik yeni bir başlangıçtır. Bu dünyaya ebeveynlerimizi, cinsiyetimizi, ten rengimizi seçemeden geliyoruz, kendi ismimiz seçilirken bile söz sahibi değiliz. Kim bilir, belki kendimiz için en doğru yere gelmişizdir ve eğer “önce”si vardıysa, “önce”ki durumumuza katkımız bu muştur. Bu dünyada yanıtsız kalmış sorular her zaman olacaktır. Aksi halde, yani bilinmezin cevaplarını bilmiş olsaydık, öteye beriye koşturmalarımızın, düşüp kalkmalarımızın ne anlamı olurdu? Yeni günün doğmasını beklerken bizi neler motive edecek, neler ayakta tutacaktı? Kendimiz için kendimizin yarattığı matrise zincirlenmişiz. Neslimizi atalarımızın belirlediği geleneklerle yetiştiriyoruz. Çoğu durumlarda, yapılanın ne anlama geldiğini anlamadan, yararları ve zararlarının ne olabileceğini düşünmeden, isteyip istemediklerini sormadan, çocuklarımıza yükü bindiriyoruz. Kendinden önceki kuşakların vasiyetlerine körü körüne uymayan ve başka birine asla yük olmak istemeyenler azdır. Geçmiş bizi şu ya da bu şekilde, her zaman takip edecektir. Atalarımızın yaptıklarından ötürü bizden nefret edilecek, bu adaletsizliğin mağduru kişilerin nesilleri bizden iğrenecektir. Geçmiş unutulmamalı! Bizden önce yapılan aynı hataları tekrar etmemek için geçmişi hatırda tutmalıyız! Ama hata üstüne hata yığını söz konusu olduğunda, kaç kişi yapılanı hata sayacak? Kimin “kötü” ve kimin “iyi” olduğunu belirlerken kimin hatası ilk hata sayılacak?

Bizlere sınır konuluyor, etrafımıza set çekiliyor, ama ruhumuza zincir vuramıyorlar. Hayaller her zaman bedava olmuştur. Buna kimsenin itirazı olamaz. Her birimiz bir şey arıyor, bir şey istiyoruz. Ararken net bir hedefimiz var, ama haritamız yok. Bulmaca oluşmaya yeni başlıyor, oysa biz olay ve durumların göründüğü gibi olmadığını henüz fark etmişiz. Amaç uğrundaki mücadele zayıf olanlar için daha da zorlaşıyor. Saldırganlık acizliğin ifadesidir. Saldırganlar başka bir çıkış yolu görmezler, kaldı ki, her zaman başka bir olanak yoktur. Düşmanımız, bizim kendi zayıflığımızdır. Yalnız onun sayesinde hatalarımızı görebilir ve çok geç olmadan düzeltebiliriz. Gerektiğinden fazla beklettiğimiz bir otobüsün veya bir kadının peşinden koşmak zordur. Zaman kimseyi beklemiyor, durmadan “tiktak” ediyor. Olmak istediğin şey düne veya yarına bağlı değil, her ikisi için de çok geç. Kolay ve basit görünen şeylerin gerçekle ilgisi olmayabiliyor. Öykünün tamamını sadece başkalarının başarıları, gülümsemeleri ve hikâyelerinin ardında bulunan yazar bilir. Dünyada başka paçavraların kuklası olan o kadar çok paçavra var ki, onların plânlarının bir parçası olalım diye, onlar çoban biz sürü olalım diye bizleri şaşırtıyor, kandırıyor, yalan söylüyorlar. Ömrümüz daha iyi bir hayat uğrunda çabalarla geçiyor. Sırlı gerçek şu ki, nefesle aldığımız havayı içimizde tutamıyoruz. Öldüğümüzde hiçbir şeyi alıp götüremiyoruz. Geriye sadece gelecek nesiller için hatıralar kalıyor. İyi veya kötü örnekten başka bir şey olamayız. Bizlerden önceki hayvanlarca vasiyet edilmiş bedende tezahür etmiş kişiden başka bir şey olamayız. Nerede olursak olalım, ne yaparsak yapalım, insan olduğumuzu göstermeliyiz. Yüzlerimizdeki sahte tebessümlerin heykeltraşı, sahte mutluluk veya üzüntü gözyaşları olacağımız, haksızlığa uğramış olsak bile, kayıtsız kalacağımız durumlar olacaktır. Yalanı daha “havada” sezimseyenler azdır, ancak yalanın asıl kaynağına yalan söyleyebilecek olanlar da onlardır.

Zincirleriyle doğan bizler, yine zincire vurulmuş ölürüz. Bu zincirler ya başkalarının vurduğu zincirlerdir, ya da etrafımızda olup bitenlerle kendimize olanlar hakkındaki anlayışımızın ürünü kendi zincirlerimizdir…

Author: nevka